Bir çoğumuzun çok özelsin diyerek büyütülüldüğünü diğer bir kaç yazımda da paylaşmıştım. Ailelerimize göre farklıydık biz çünkü. Önemliydik ve çok güzel işler başaracaktık.

Sonra büyüdük ve o gerçeklerle karşılaştık. Aslında düşündüğümüz kadar da farklı değildik. Bizim gibi başarılı odaklı, çok iyi üniversiteler okumuş, süper yerlerde çalışan birçok insan vardı. Bizimle aynı yaşta olduğu halde, bizden çok daha fazla kazanan arkadaşlarımız, yönetici koltuğunda oturan komşumuz ve girişimi milyonlarca TL yatırım almış kuzenlerimiz vardı. Hatta onlar bizden daha iyilerdi sanki… Birdenbire kendimizi diğerlerinden başarısız ve yetersiz görmeye, değersiz hissetmeye başladık.

Biz olduğumuz gibi özeliz zaten

Neden kendi özel ve güçlü taraflarımızı görmezden gelip olmadığımız biri gibi olmaya çabalıyoruz ki? Çok özel olmak için çok para kazanmak, terfi etmek, harika bir işte süper başarılı olmak mı gerekiyor?

Herkes doğarken özel yeteneklerini alıp da gelir yeryüzüne. Hepimizin diğerlerinden çok daha iyi yapabildiğimiz işler var. Zaten insan olmanın güzelliği de burada yatıyor. Kimisi çok güzel şiir yazarken kimisi çok güzel resim yapıyor. Kimisinin sayılarla arası çok iyiyken kimisi yazı yazmada harikalar yaratıyor. Düşünsenize, böyle olmasaydı çok sıkıcı bir yer olmaz mıydı yaşadığımız dünya?

İşte insanlar tam da burada ikiye ayrılıyor. Bir yanda özel yeteneklerine kucak açıp onların peşinden gidenler, bir yanda ise belki çok para kazanma dürtüsünden, belki de çevre baskısına yenik düşmekten yeteneklerini küçümseyip, görmezden gelip bambaşka işlerin ardında gitmeyi tercih edenler…

Güçlü yönlerinizi kullanın

Aslında çok değerli ve özel olduğumuzu hissetmenin ilk adımlarındandır güçlü yönlerimizi keşfetmek. Bize toplumsal olarak kanalize edilen başarı tanımlarından sıyrılıp kendi güçlü yönlerimize odaklanmamız, onları ön planda tutmayı öğrenmemiz gerekiyor. İçimizde harika ressamlar, yazarlar, tasarımcılar var belki de. Herkes kurumsal firmada çalışmak zorunda değil. Ama para kazanamamaktan korkuyoruz. Size bir sır vereyim mi? Çok becerikli olduğumuz ve azimle üzerinde çalıştığımız, pes etmeden kendimizi geliştirdiğimiz ne yaparsak, eninde sonunda paraya dönüyor. Ama bu iş her ne ise; onun hakkını vermek koşuluyla!

Kendimizi hangi alanlarda daha rahat ve başarılı hissediyoruz, hangi alanlarda kendimize güvenimiz artıyor? Aşkla yaptığımız neler var bu hayatta? Bunların cevabını bulmamız gerekiyor.

Ne zamanki zayıf olduğumuz noktalarımıza odaklanmayıp güçlü yanlarımızı öne çıkarmaya başlarsak, işte o zaman hayatımızdaki başarının ve özgüvenimizin arttığını göreceğiz. Hatta fark yaratmaya başlayacağız.

Hiçbir şey için geç değil

‘’Artık benden geçti’’ deyip, hayatını olduğu gibi yaşamaya razı olan o kadar çok insan var ki…

Tavsiye :   İş Yaşamı Deneyimlerim

Kristof Kolomb Amerika’yı keşfettiğinde 50’li yaşlarındaydı. Mark Twain, onu tüm dünyaya tanıtan kitabı Tom Sawyer’ın Maceraları yayımlandığında 41 yaşındaydı, Marvel evrenini yaratan Stan Lee, ilk çizgi romanını yarattığında 39 yaşındaydı, Henry Ford dünyanın ilk seri üretim otomobili olan Model T’yi yarattığında 45 yaşındaydı… Sayfalarca örnek yazabilirim size 🙂

Kaç yaşında olursanız olun özel ve güçlü yönlerinizi, tutkularınızı kovalayıp onları ortaya çıkarmak, böylece daha mutlu, daha başarılı, daha anlamlı bir hayat yaşamak için asla geç değil.

Mevlana’nın dediği gibi;

Hiç bir zaman geç kalmadınız,
Kaç kere yoldan dönmüş de olsanız,
Kaç kere döndürülmüş de olsanız,
Dünyanın bütün günahını taşıyor da olsanız,

Hayatınızdaki her şeyden kendinizi suçlu hissediyor da olsanız,
Kendinizin “yüreğiniz” tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız da
Siz yine de “kendinize, yüreğinize” yürüyünüz.
Hiç kimse size inanmasa da, siz kendinize inanın.

Size ilham verecek hikayeler

Walt Disney

Çiftçilik yapan, ekonomik durumu oldukça kötü olan bir ailenin çocuğuymuş Walt Disney. Diğer çocuklardan ayrıldığı bir nokta varmış; ‘’hayal dünyasının çok geniş olması’’ Çevresindeki hayvanları izler dururmuş. İnsanlara benzeyen davranışlarıyla hayal edermiş onları. Mesela bir deve kuşuna bale yaptırır, bir ineğe piyano çaldırırmış.

Maddi imkansızlıklar nedeniyle eğitimini tamamlayamıyor Disney, bu yüzden herhangi bir mesleği de olmuyor. Birçok işe girmiş ama bir türlü dikiş tutturamamış, hep ayrılmak zorunda kalmış.

Bir gün elindeki az miktar parayla kitapçıya pazarlık yaparak bir kitap alıyor. Kitabın arasında bir reklam kağıdı var ve şöyle yazıyor: “Kansas City Sanat Enstitüsü sizi ücretsiz kurslara çağırıyor” Heyecanlanıyor Walt ve hemen kursa yazılmaya karar veriyor. Çizim dersleri öğreniyor bu kursta ve bazı ajanslara, dergilere karikatürler çizip göndererek az da olsa para kazanmaya başlıyor, ama bir türlü beklediği beğeniyi toplayamıyor.

Walt Disney henüz küçükken babasına, ileride bir sanatçı olacağını söylemiş biliyor musunuz? Hayalinin gerçekleşmesini öyle çok istiyordu ki ne olumsuzluk yaşarsa yaşasın yılmıyor ve çizim yapmaya devam ediyor.

Bir gün yine çizim yaparken odada bir tıkırtı sesi duyar… O da ne? Tahta zemin üzerinde küçük bir fare. Disney’in çok ilgisini çekiyor bu fare ve onu izlemeyip beslemeye başlıyor. Bir süre sonra ikisi arasında bir dostluk oluşuyor. Bu sevimli, küçük arkadaşını o kadar seviyor ki Disney, onu çizmeye karar veriyor. İşte bu çizim Walt Disney’in hayatının dönüm noktası oluyor.

Tavsiye :   Nasıl Şanslı Olunur?

Disney ve arkadaşı, Mickey Mouse adını verdikleri bu fare ile ilk çizgi filmlerini çekiyorlar. Ceplerindeki son kuruşa kadar harcadıkları bu film büyük bir başarı yakalıyor ve izlenme rekorları kırıyor. Azmi ve bitmek bilmeyen tutkusu onu hayallerine ulaştırıyor.

J.K. Rowling

Maddi durumu iyi olmayan bir ailenin çocuğu Rowling. Çocukluğundan itibaren romancı olmak istiyor, ama ailesi gelip geçici bir heves olarak görmüş bu konuyu.

Hayatının bir döneminde çok kötü bir evlilik geçiriyor, eşinden ayrılıyor ve çocuğuyla birlikte yaşamaya başlıyor. Çok yoksul olduğu bu dönemde devlet yardımı sayesinde ayakta kalıyor.Dibi gördükten sonra kendini yazmaya veriyor. Yıllardır aklında olan Harry Potter fikrini döküyor yazıya. Birçok yayınevinin kapısını çalıyor ama red yiyor sürekli. Kendisi 32 yaşındayken İngiltere’de bir yayınevi kabul ediyor ilk kitabı olan ‘’Harry Potter ve Felsefe Taşı’’nı yayımlamayı.

Ve bugün O, dünyanın en başarılı ilk 3 yazarından biri olarak kabul görüyor.

Peter Dinklage

Dinklage, hayatını değiştirmeye 29 yaşında karar vermiş. Bilgi-işlem sektöründe ve işinden nefret eden bir adammış fakat kımıldayacak gücü yokmuş.

Hayatından kesitleri paylaştığı bir konuşmasından cümleleri paylaşıyorum ki hepimize cesaret ve ilham versin:

“Her şeyi kabullenmiş gibiydim. Tam 10 yıl ısıtması olmayan bir evde yaşadım ve sevmediğim işime 6 yıl boyunca devam ettim. Belki de değişimden korkuyordum. Siz de korkuyor musunuz?”

Oyunculuğa duyduğu büyük tutkuyla, yaşayacağı tüm zorlukları göze alıp işinden ayrılıyor…

“Kendime alacağım tüm aktörlük işlerinde, ne kadar kazandırırsa kazandırsın, bundan sonra işler ister daha iyi olsun ister daha kötü, çalışan bir aktör olacağım. Ne internetim vardı ne cep telefonum ne de bir işim… Fakat güzel şeyler olmaya başladı. ‘Imperfect Love’ isimli bir oyunda düşük ücretli bir tiyatro işi buldum. 29 Yaşımda, bilgi-işlem işinden ayrılmak… Evet çok korkmuştum. Fakat bu beni çok acıktırdı, gerçekten acıktırdı. Tembellik edemezdim.”

“Bu hikayeyi paylaşıyorum çünkü dünya hala olanağın olmadığını söyleyebilir. Lütfen başkalarına sormak için uğraşmayın bile. Dünyaya hazır olduğunuzu söylemeye çalışmayın. Gösterin, yapın. İnanın bana rayına oturuyor.”

“Yaşamınızın geri kalanını kendinizle tanışmak için inşa edin. Dönüm noktaları aramayın çünkü hiçbir zaman bulamayacaksınız. Sizi tanımlayan anlar halihazırda gerçekleşti ve gelecekte de hali hazırda gerçekleşmiş olacak.”

Konuşmasını, oynadığı Game of Thrones dizisinden şu sözlerle noktalıyor:

“Herkese merhametli davranın ve geceyi aydınlatın.”

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.